Muhteşem Bir Oyunculuk Performansı
Burada Cillian Murphy‘nin performansına ayrı bir parantez açmak şart. Zira filmin her noktasında onunlayız. Aklından geçenleri anlamaya çalışıyoruz. Yüzüne yansıyan ifade, ne hissetmemiz gerektiğine yön veriyor. Böylesine bir duygu yoğunluğunu film boyunca taşıyabilmek çok ağır bir yük ve bu yük gittikçe daha da ağırlaşıyor. Onun gözünden izlemediğimiz sahneler siyah beyaz. Neler olup bittiğini anlamakta zorlanıyor ve bir an önce onun perspektifine dönmek istiyoruz.
Oppenheimer: Sıra dışı Teknik Kullanımları
Burada hem Murphy’nin olağanüstü oyunculuğuna, hem de bu derece karmaşık bir anlatıya referans noktası bulabilen Nolan’ın tekniğine hayran kalmamak çok zor. Filmde başka tercihler de var. Mesela karşı tarafı görmüyoruz. Sadece duyduğumuz bazı şeyler var. Nolan, diyalog yoğunluğunu çapraz kurgu ve güçlü bir müzikle hafifletmeye çalışıyor. Ama ne müzik… Ludwig Göransson, Hans Zimmer sonrası Nolan filmlerinin uzun yıllar boyunca güvende olduğunun garantisini veriyor âdeta.
Oppenheimer, her açıdan zor bir film. Riskleri ve açıkları olan cesur bir film de aynı zamanda. Filmin öncesinde ve belki de bir yere kadar filmi izlerken patlamaya odaklanmış durumdaydık. Ancak bu bir atom bombası hikâyesi değil. Yaptığı bilimsel çalışmanın akıbeti hakkında, bir bakanın balayı rotası kadar etkisi olamayan bir bilim insanın yaşadığı vicdan muhakemesi. Kirli politikalar ve ucuz hamaset uğruna yok sayılan yüz binlerce hayat.
Oppenheimer, çoşkuyla kutlanan bir kıyamet. Ve en özünde insan doğasının güce olan zaafının gözler önüne serilişi. Nolan, filmin başında insanlığın zayıflığına çare olarak tanrılardan ateşi çalan Prometheus’a bir gönderme yapıyor. Ancak ateşle buluşunca güçlenmeyen insan, tam aksine zayıflığını artık ateşi kullanarak sergilemeyi tercih ediyor.